Ülkemiz bir bayram sevinci yaşarken, maalesef bir kadın cinayeti daha gündeme oturdu. Bayram, sevdiklerimizin bir araya geldiği, mutluluğun paylaşıldığı bir zaman dilimi olmalıdır. Ancak Dilan, bu yılki bayramda sadece umutlarını değil, hayatını da kaybetti. Kocası tarafından katledilen Dilan’ın hikayesi, kadınların maruz kaldığı şiddeti bir kez daha gözler önüne serdi ve toplumda büyük bir infial yarattı.
Dilan, 30 yaşında, neşeli, sevgi dolu bir kadındı. Ailesi ve arkadaşlarıyla kurduğu bağlar, onun hayatının en önemli parçalarıydı. Bayramda, sevgi ve mutluluğun paylaşıldığı bir ailenin parçası olarak güzel bir gün geçireceğini umuyordu. Ancak, ne yazık ki bu bayram, onu kabus gibi bir gerçekle yüzleştirdi. Dilan, eşi tarafından darp edildikten sonra, olay yerinde hayatını kaybetti. Eşinin neden bu kadar şiddetli bir davranışa yöneldiği, arkadaşları ve ailesi için büyük bir muamma. Dilan’ın yakınları, onun mutlu bir evliliği olduğunu, ancak eşinin zamanla değiştiğini belirtiyor. Eşinin kontrolcü, kıskanç ve zaman zaman şiddet eğilimli davranışları, Dilan'ın yaşadığı zorlukları artırmıştı.
Dilan'ın trajik ölüm haberinin yayılmasıyla sosyal medya adeta alev aldı. Kadın cinayetlerine karşı duyulan öfke, sadece Dilan için değil, ülke genelinde benzer olayların yaşanmasına ve toplumda yaygınlaşmasına karşı bir protesto haline geldi. “Dilan yalnız değildi” diyen kampanyalar gündeme oturdu. Her yıl artan kadın cinayetleri, toplumun en büyük sorunları arasında yer alırken, kadınların güvenliği için gerekli adımların atılması gerektiği vurgulanıyor. Dilan’ın ölümü, sadece bir bireyin kaybı değil, toplumun uzun zamandır üzerinde durması gereken bir sorunun bir kez daha su yüzüne çıkmasına neden oldu.
Dilan’ın hikayesi, kadınların maruz kaldığı şiddet ve ayrımcılığın sadece bir yüzü olarak düşünülebilir. Türkiye’de her gün, yapmış olduğu bir hata veya bir tavır nedeniyle kadınların hayatlarının karartıldığı gerçeği, sadece bu durumla sınırlı değildir. Her geçen gün artan kadın cinayetleri, yanlış toplumsal algı ve edilgen kadın imajının neden olduğu bir sorundur. Dilan’ın hikayesi, birçok kadının susturulduğu ve maruz kaldığı şiddeti sergileyen bir ayna gibi. Kadınların hayatta kalması için gereken o cesur adımların atılması, artık bir zorunluluk haline geldi
Dilan’ın anısı, sadece bir kayıp olarak değil, toplumda bir farkındalık yaratacak bir dönüm noktası olarak yaşamalıdır. Bizler, Dilan’lar için ses olmalı, sesimizi yükseltmeliyiz. Kadın cinayetlerinin son bulması, her bir bireyin elinde olan bir görevdir. Bu bağlamda, yalnızca Dilan’ı değil, tüm kadınları korumak, onlara güç vermek ve bu noktada toplumsal duyarlılığı artırmak gerekmektedir. Dilan’ın hikayesinin son bulması yerine, bir başlangıca dönüşmesini umarak, kadına yönelik şiddetin durdurulması için durmadan mücadele etmeliyiz.
Bu tür olayların önlenmesi adına devletin, sivil toplum kuruluşlarının ve bireylerin yapması gereken çok şey var. Ayrımcılığı ortadan kaldırmak, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak ve şiddeti önleme mekanizmalarının güçlendirilmesi en önemli adımlar arasında yer alıyor. Dilan’ın yaşadığı acı, sadece onun değil, pek çok kadının aynı kaderi paylaştığını gösteriyor. Bayram ruhunun mutluluk ve sevgi üzerine kurulu olduğunu hatırlayaraktan, Dilan’ın kaybını unutmayacak ve unutturmayacağız.
Sonuç olarak, Dilan’ın hayatı, genç yaşta trajik bir şekilde son buldu. Onun anısını yaşatmanın ve kadın cinayetlerinin son bulmasının tek yolu, toplumsal farkındalığı artırmak ve her fırsatta şiddeti kınamaktan geçiyor. Artık yeter demenin ve sesimizi yükseltmenin zamanı geldi. Dilan, sadece bir isim değil; kadınların bir araya gelip savaşması gereken bir simge haline gelmelidir. Bu trajediyi unutmadan, kardeşlerimiz için umut olalım.