Son yıllarda artan kadın cinayetleri, kadınların toplumdaki yerini sorgulatıyor. Türkiye'de, kadın cinayetlerinin sayısı her geçen gün artarken, buna karşı seslerini yükselten kadınların hikayeleri de dikkat çekiyor. Bu bağlamda, genç bir kadının yaşadığı acı dolu anılarla savaşı, toplumsal bir sorun olan kadın cinayeti ve kadına yönelik şiddeti ön plana çıkarıyor. Sena, ''Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum,'' diyerek kamuoyuna önemli bir mesaj vermeye çalışıyor. Onun bu cümlesi sadece kendi hikayesini değil, aynı zamanda pek çok kadının yaşadığı korkunç gerçekleri de yansıtıyor.
Sena, yaşadığı şiddet dolu anları ve bu durumun onu nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor. Her kadın gibi yaşamını sürdürme hakkına sahip olduğunu savunan Sena, bu haktan mahrum kalma korkusunu yaşıyor. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum," diyerek sadece kendi durumunu değil, tüm kadınların yaşadığı potansiyel tehlikeleri de dile getiriyor. Kadınların yaşadığı bu korkunç olaylar, toplumsal bir yara haline gelmiş durumda. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan femicide olayları, her gün yeni bir kadın isminin gazetelerin baş sayfalarında görülmesine neden oluyor. Sena, bu durumu asla kabul etmediğini ifade ediyor, ve bu kabul edilemezliğin artık bir son bulması gerektiğine inanıyor.
Sena, yalnız olmadığını, birlikte hareket eden birçok kadının ve sivil toplum kuruluşunun varlığını vurguluyor. Yaşadığı olayları anlatmak ve toplumu bilinçlendirmek için sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanıyor. "#KadınCinayetlerineHayır" gibi kampanyalara katılan Sena, bu sayede diğer kadınların da benzer durumlarla karşılaşmamaları için farkındalık yaratmaya çalışıyor. Kadınların dayanışmasını ve güçlü bir ses çıkarmalarını istiyor. Her ne kadar toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik şiddet konuları ciddiyetle ele alınsa da, karşılaşılan zorlukların üstesinden gelinmesi için güçlü bir birliktelik şart. Sena, sosyal medyada başlattığı kampanya ile kadınların susmaması gerektiğini, belki de sıradanlaşmış olan bu konulara dikkat çekerek, toplumsal bir bilincin oluşmasına katkıda bulunmak istiyor.
Unutulmamalıdır ki, her kadının kendisini güvende hissedebileceği bir toplum, herkesin yararına olacaktır. Sena'nın hikayesi, yalnızca bir bireyin çaresizliğini değil, aynı zamanda kadınların maruz kaldığı şiddetin önlenmesi için gereken cesareti de simgeliyor. Bu tür hikayeler, daha güçlü bir değişim için katalizör işlevi görüyor. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum," diyerek yıllardır susan bir gerçeği haykırıyor. Bu sesin yankı bulması, tüm kadınların yaşama hakkını savunma noktasında çok önemli bir adımdır.
Tüm bu süreç, sadece Sena'nın hikayesi değil, aynı zamanda birçok kadın için bir dönüm noktası haline gelebilir. Her kadının kendi hikayesini paylaşması, toplumda farkındalık yaratmanın en etkili yollarından biri. Sena'nın cesareti, diğer kadınlara ilham veriyor ve onlara seslerini yükseltmeleri için bir kapı aralıyor. Bu nedenle, "Ben de bir kurban adayıyım!" diyen her kadın, yaşadığı zorlukları dile getirme cesaretini göstermelidir. Sahip olduğu deneyim, güçlü bir sesin sembolü haline gelebilir ve uzun zamandır ihmal edilen bu kötü gidişata karşı bir duruş sergileyebilir.
Sonuç olarak, Sena'nın yardım çığlığı sadece bir birey olarak değil, kadınların karşılaştığı genel bir sorun olarak toplumda yankı bulması gereken önemli bir mesaj içeriyor. Her ne kadar kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri meselesi zor bir konu olsa da, bu hikayeler toplumun her kesiminde dikkat çekmeli ve çözüm yolları üzerinde düşünülmelidir. Unutulmaması gereken, cinsiyetine bakılmaksızın herkesin saygı ve sevgi görmeye hakkı olduğu ve bu bilinci oluşturmanın hepimizin sorumluluğu olduğudur.